"Biz Ezhel'den Beri Rapçiyiz" Diyenlere
Her
Ankaralı gibi ben de bir sebepten Ezhel ile defalarca aynı ortamda bulundum.
Müziğini ve denemelerini çokça takdir ediyorum. Bugün kendisinin Murda ile yeni
albümü olan Made in Turkey çıktı. Müsadenizle albümü değerlendirmeden önce Ankara’dan ve hip hop ortamından bahsetmek istiyorum.
Made in Turkey - Murda, Ezhel 2020 |
Ankara'nın Kısa Rap Tarihi
2005 yılında birçok şehirde olduğu gibi Ankara’da da rap müzik en çok ergenlik dönemindeki liseliler tarafından dinleniyordu. Ve tabii rap müzik yalnız değildi. Rock, metal ve bazı marjinal çevrelerde dinlenen caz da vardı. Küçükken Kral Tv gibi kanallarla pop müziğe bir seçimle değil maruz kalarak büyüyen çocuklar ergenlikteki kişilik arayışlarını tıpkı Pokemon’da yolculuğuna çıkacak eğitmenlerin yol arkadaşlarını seçişleri gibi kendilerini en iyi ifade ettiğini düşündükleri müziği seçiyorlardı.
Bu ortamda rap müzik kendine yer
bulmaya çalışıyordu. Rock n Coke isimli büyük festivalde Ceza sahne aldığında
insanlar protesto etmişti. İşe bakın ki bugünkü siyasi ortam bu kişileri
birleştirdi.
Bakmayın böyle yazdığıma. 2000’lerin ortasında liseye gidenler çok iyi hatırlar bunu. Ankara’nın en meşhur sokaklarından biri olan Karanfil’de her hafta sonu rockçılarla rapçiler toplanırdı. O zaman iki adet Dost Kitabevi karşılıklı şekilde hizmet verirdi. (Şimdi teke düştü.)
Kapatılan Dost Kitabevi |
Bir de rap müziğin içinde
fraksiyonlar vardı. Örneğin o zaman çıkan Scratch isimli bir belgesel hip hop’ı
dörde ayırıyordu: Dj’lik, graffiti, break dans ve mc’lik. Müziği dinleyenler
ufak uğraşlar hâlinde bunların bir kısmını yapmaya çalışıyordu. Birileri boş
buldukları meydanlarda dalga geçen insanların bakışları altında dans pratiği yapıyordu.
Bazıları ise polisten kaçtığını hatta karakola çekildiklerini iddia ederek
duvarlara graffiti yapmaya çalışıyordu. (Şimdi belediyeler sokaklar renklensin
diye kendileri buna izin veriyor. Bu o nesil için büyük bir ilerleme kabul
ediliyor.)
Graffiti |
Ceza,
Sagopa ve Fuat gibi demirbaşlar biliniyordu. İzmir Coast adı altında Ege
Çubukçu ve Tetik çıkmaya çalışıyordu. Bu insanların şarkıları tüplü ekranlarda,
ısınan bilgisayar kasalarında, Myspace hesaplarında ve birkaç megabaytlık kötü
hoparlörlü telefon hafızalarında muhafaza ediliyordu.
Evren Besta - Veyasin |
Derken Ankara’dan da iyi denecek
müzisyenler çıkmaya başladı: Mode XL (Veyasin, Evren Besta), Kerim Mic Rap,
Yunus Emre, Frekans, Neşet Kılıç, Galip, Neknega, Xir Gökdeniz, Ezel (Sercan)
ve Aga B.
Yunus Emre - Frekans |
Okul harçlıklarının, yol-yemek paralarının biriktirilmesi ve anca 4-5 kişinin bir araya gelmesiyle alınabilen mikrofon, ayaklık, kulaklık, mikser ve birkaç undergraund rap konulu filmden araklanmış yumurta kolilerinden mürettep stüdyolarda alınan amatör kayıtlar Myspace hesaplarına yükleniyordu. Bazıları aldığı kayıtlara cd’lere basıp sokaktakilere ve ayda bir düzenlenen en fazla 20-30 kişinin katıldığı partilerde insanlara satılmaya çalışılıyordu.
NOT: Sırf rap müzikle uğraşan amatörlerin paralarını almak için öylesine kalitesiz kayıtlar alıp gönderen rock kökenli yarı profesyonel yerel stüdyolar hâlâ sin kaflı anılıyor.
Teknolojinin gelişmesi, pusula, barut, cesur gemiciler ve coğrafi keşifler derken rap müzik yapan biri bir anlığına televizyona çıksa insanlar sanki kendileri çıkmış gibi mutlu oluyor ve operatörlerin dağıttığı SMS’lerle birbirlerine haber veriyorlardı.
Toplumun kafası o kadar karışıktı ki o dönem salgın haline gelen kolbastı, apaçi gibi eğilimler de rap müzik ile ilgili sanılıyordu. Bir de kendine yer bulmaya çalışan arabesk rap patlak verince işler iyice birbirine girmişti.
Her şeye rağmen müziği yapanlarda da onu dinleyenlerde de amatör ruh ve heyecan hiç kaybetmedi. İnsanlar itiraf etmese de yavaş yavaş rap müzik dinlemeye başladı. O zamanki rap müzik dinleyenler büyüdü. Bazı film ve dizilerin tanıtımında rap müzik duyulmaya başlandı. Bazı müzisyenler hayatlarını devam ettirecek kadar kazanamadıklarından rap müziği bırakıp, lisans eğitimlerini tamamlayıp, iş bulup evlendiler.
Bazı müzisyenler gerektiğinde kendilerinden ve hayatlarından feragat ederek yine de devam ettiler.
Saldıray Abilere İnat
2017'de ise artık Youtube, Spotify, SoundCloud ve (kısa süre önce kapatılan) Alkışlarlayaşıyorum gibi platformlar vardı. İnsanlar çalışırken, evdeyken, akıllı telefonlarla birlikte artık her yerde müziklerini burada dinleyebiliyordu.
Saldıray Abi: Settar Tanrıöğen'in Bir Demet Tiyatro'da canlandırdığı kadın düşkünü dolandırıcı prodüktör. |
Prodüktörler,
rap müzikle uğraşanlara çok kötü iş anlaşmaları sunuyordu. Bestelenmesi, söz
yazılması ve kayıt alınmasına kadar her şeyi zaten yapan bu müzisyenler payın
çok büyük bir kısmını prodüksiyon şirketlerine vermek istemediler. (Rap
müziğin de yaygınlaşmasıyla birlikte rockçılar ve diğer müzik türlerine mensup
insanlar da bir araya gelip bu konuda birlik olacaktı.)
Ankara
ve çeşitli illerde sahne alan Ezhel bu konserlerden ve diğer bir mesleği olan
duvar işçiliğinden arta kalan zamanlarda son bir albüm yapmaya başladı. Bu albüm
27 Mart 2017’de çıktı. İsmi “Müptezhel”di ve madde bağımlılığına değil, her
şeye rağmen yaşamak zorunda olduğumuz yaşam denen bu bağımlılığa bir
göndermeydi.
Ezhel'in Müptezhel albümü |
Bu albümü yayınlanmadan önce puslu bir Ankara gecesi, metruk bir evde dinleme fırsatım olmuştu. Gerçekten çok iyiydi. İnsanlar da sevmiş olacak ki Ezhel konserden konsere koşmaya başladı. Yol arkadaşlarını da unutmadı. Yurt dışına çıkmaya uluslararası arenalarda da bilinmeye başlandı. Bütün bunlar demin bahsettiğim platformlar sayesinde oldu. Prodüktörlere ve kapitalizme karşı verilmiş harika bir cevaptı bu.
Ankara’da
iken sadece rap müziği değil, bozlağı, uzun havayı, arabeski, cazı, blues’u,
R&B’yi anlamaya çalışan Ezhel artık beynelmilel çalışmaya başlamıştı.
Ezhel’in
tabii ki de ilk albümü Müptezhel değil. Lise yıllarından beri aldığı kayıtları
ve Youtube’da hâlâ duran çok eski şarkıları var. Pek çok tür ve tarzda
denemeleri var. Bu yönünü çok takdir ediyorum. Çünkü her zaman yeni şeyler denedi. "İnsanlar acaba dinlemez mi?" demeden kendi istediği Gençlerbirliği’ni, 06’yı,
Neşet Ertaş’ı, Çubuklu Yaşar’ı da müziğine kattı. Sevildi de.
Şu
an dünyanın başka bir ucunda Ezhel’i dinleyen insanlar da bunları duyuyor. Kim ya
da ne olduklarını merak edip araştırıyor. Ya gelip görüyor ya da dinliyor.
Ardından ezhel'in başından geçen bir dava süreci var. Dava sürecini ve diğer detayları geçiyorum. Bununla ilgili kitaplar ve Ezhel’in verdiği röportajlar var. Onun ağzından dinlemenizin daha doğru olduğunu düşünüyorum: https://www.youtube.com/watch?v=nKnPq3kzZjc
Gelelim
“Made in Turkey” Albümüne
Üzülerek
söylüyorum ki Müptezhel’den sonra çıkan tekli şarkıların çoğu ve Made in Turkey
albümü beni heyecanlandırmadı. Yeni bir şeyler denediğini, Latin ezgilerini
kullandığını tabii ki de görüyorum. Ama tevriye ve kinaye sanatlarının güzel
örneklerini barındıran sözlerinin artık olmadığını ve o zihninizi dağıtan serseri sarsak
kafiyelerinin eskisi kadar vurucu olmadığını düşünüyorum. Ezhel’in sesinin name
vermekte de fena olmadığı kanaatindeyim. Koca albümde bu maharetini gösterebileceği
pek bir yer yok.
Geldiği
yeri serbest çağrışımla aklınıza çalan sözcükler, toz zerresi kadar geçici
birkaç yaşam mottosu ve birbirinin aynısı altyapılardan oluşan Made in Turkey
benim estetik algımdan geçemedi.
En
basitinden kulaklığımı takıp bir şey yaparken kafamda müziğin içine
giremiyorum. Kendimi o müzik ile bir hayal kurarken bulamıyorum. (Albümün 4. şarkısı
Söz hariç.)
Bu
arada albümün yurt dışında ve reşitlik çizgisi etrafında gezinenlerce çok
sevileceğini ve hatta başarılı olacağı kanaatindeyim.
Yazının başında bahsettiğim rap müziğin insanlar için anlamı düşünüldüğünde sanki Made in Turkey albümünde bazı şeyler ciddiye alınmamış gibi. Eski Ezhel'i arıyorum.
En
azından Ezhel'in artık sürekli kayıt alabileceğini bildiğimden ve yine de yeni şeyler
deneyeceğini umduğumdan hâlâ umudum var ve bu beni mutlu ediyor. Rap müzik adına
hâlâ umutluyum.
Made
in Turkey albümünün yolu açık olsun. İyi dinlemeler.