8 Temmuz 2022 Cuma

"TABANCALI KIZ"IN BALİSTİK RAPORU

 

"TABANCALI KIZ"IN BALİSTİK RAPORU

            Hanımlar beyler, herkese merhaba. Doktorların darp edilip hatta öldürüldüğü fakat bunun için protesto haklarını kullanmak istediklerinde oluşturdukları “tehdit”in polisler tarafından anında bertaraf edildiği bir hafta yaşadık. Arife günü hutbesinde/vaazında haklı olanlara karşı kin ve öfkesini kusan din adamları da cabasıydı. Sadece doktorlar değil eczacılar, hukukçular, işçiler ve öğretmenler için de zor bir haftaydı. Ve bugün arife… Biraz olsun sakinleşmek için bir saat önce kargo ile gelen Murat Menteş’in son (çizgi) romanı Tabancalı Kız’ı okudum. İzlenimlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

            İki kişinin bir araya gelerek bir eser ortaya koyması çok zor bir iştir. Hele bir de bunlardan biri çizer diğeri de yazarsa. Bu ilişki her ne kadar zor olsa da aslında profesyonelce olan tarafların böyle projelerde sadece uzmanı oldukları işi yapmaları ve bunu yaparken kurgunun iyiliği için istişarelerde bulunmalarıdır. Öncelikle sayın Murat Menteş’i ve sayın Hakan Karataş’ı tebrik ederim.

            Tabancalı Kız pandemi patlak vermeden önce 2019’da sinema filmi olarak tasarlanmış fakat daha sonra evlere kapanılarak ortaya konmuş bir çizgi romandır. Konusu ise öncesi taa çocukluk aşkına kadar dayanan bir sevdanın 1974’te kişilerin birbirini tekrar bulmasının hikâyesidir. “Cinai Melodram” sunumunda da sezdirildiği gibi taraflar kanunun farklı yönlerine düşecek ve bir çatışma yaşayacaktır.

            Melodramlar, Fransız kökenli olduğu kadar kodları açısından da Türk kökenlidir. Uzun kış gecelerinde meddah ve diğer hikâye anlatıcılarının kahvehanelerde insanlara anlattığı halk hikâyeleriyle çokça benzerlik görülür. İyiler hep iyi ve kötüler hep kötüdür. Olmayacak tesadüflerle karşılaşılır. Kötüler mutlaka cezalandırılır, iyilerse bazen kavuşur bazense kavuşamaz. Dini bir lirizm vardır. İşlenen günahlar ve bu günahların silinemez olduğunun farkında olunmasına rağmen yine de içten içe gelen bir affedilme umudu vardır.

Bir Fotoroman Örneği
            Tabancalı Kız’da çizgi roman, melodram, fotoroman ve Türk sineması konseptleri kullanılarak ortaya bir eser konmuştur. Eser kötü olmadığı gibi beni tatmin de etmedi.

            Kullanılan üslup, çizgiler ve dil iyiydi. Yani biçim ve biçemle ilgili hiçbir sorun yoktu fakat hikâye zayıftı. Bunun melodramın yapısına aykırı olmadığını biliyorum. Çünkü melodramda anlatılan hikâyeden ziyade uyandırılan duygu evladır.

            İlişki ağları; bir mantar panoya iliştirilecek fotoğraflar, raptiyeler ve renkli iplerle çıkarılmaya çalışıldığında evlere şenlik bir manzara oluşturan kurgulardan bu kadar basit kurgulu eserlere gelmek can sıkıcı.

            Tamam. Eski fotoromanların anlatımının taklit edilmeye çalışıldığını ve bu sebeple anlatıdaki şahıs kadrosu ve olay işleniminin çeşitliliğinin resmedilen uzun bakışmalar, içinde kaybolunan kahredici anlara feda edildiğinin farkındayım. Fakat aynı ben kurgunun başında verilen flashbackler, önsemeler ve sonra hikâyeye geri dönmek gibi türün özelliklerini yıkan şahsi imzaların da farkındayım.

            Olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi çok zayıftı. Kurgudaki kişilerin motivasyonları sevda ile cinayet, sevda ile kanun koruyuculuk, yasadışılık ve şahsi zevkler, evlat sevgisi ve kiralık adalet sağlayıcılık biçiminde tasnif edilebilir. Fakat bütün motivasyonu, arzusu ile arasındaki engeli kaldırmak olan kanunsuz bir adamın sadece bir saniyesini alacak bir iş olan o kişiyi öldürmeyi erteleyip öylece kaçması gibi anları kabullenemedim. Melodramların kendilerine ait bir gerçekçiliği vardır. Ama bu, bu determinizm açmazını açıklar cinsten değil.

            Türk sinemasındaki klasik dövüş tekniklerinin sunumu, aksiyonun içinde bir başkadının kullanımı güzeldi. Çizimlerde Türkan Şoray’ın haricinde (benim anladığım kadarıyla) Sadri Alışık, Suna Pekuysal, Michael Clarke Duncan, Verne Troyer gibi isimlerin siluetlerine yer verilmesi hoşuma giden detaylardı.

Sadri Alışık


Suna Pekuysal

Michael Clarke Duncan
Verne Troyer

            Tabancalı Kız Nasıl Olmalıydı?

            Öncelikle Yeşilçam’daki Türk filmleri hissini vermek için uğraşılan renklendirmeler ve çizimleri çok takdir ediyorum. Giysilerden mekânlara kadar çok uğraşılmış. Çizgi roman okuyan biri olarak Hakan Karataş’ın çizgisiyle ülke ve dünya çapında diğer çizerlerden ayrıldığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

            Fakat türün biçimi olduğu gibi kullanıp içine kendi özgün tarzlarını koyarak fark yatarmış çokça iş var. Örneğin Witcher buna harika bir örnektir. Oyun ve çizgi romanlarda bir canavar avcısının yaratıkları avladığı hikâyesini görüyoruz. İnsanlığın başlangıcından beri anlatılan av öyküsünden başka bir şey değildir bu. Fakat destanlar anlatılıp kahramanlık şarkıları söylenirken aslında o olağanüstü kahramanlığın nasıl gerçekleştiğini anlatımı harikaydı.

            Ya da Guy Ritchie’nin King Arthur’u yüzyıllardır dillerde dolaşan bir anlatının aynı form kullanılarak hikâyenin aktarımının değiştirildiğinde ortaya ne kadar şahane bir iş çıktığını gösterdi bizlere.

            Yine sayın Murat Menteş’in çok sevdiği bir yönetmen olan Quentin Tarantino’nun Western formunu kendi üslubuyla birleşerek anlattığı filmlerde olduğu gibi bize tanıdık olan formun Tabancalı Kız’da daha farklı bir biçimde işlenmesini isterdim.

            Ben de bir melodram evreninde girift ilişkilerle bezeli bir hikâyenin son dakika şaşırtmalarıyla bize sunulmasını, içinde gerçekten de yoğun aksiyonun, barut kokusunun ve yumrukların olmasını beklerdim.

            Lütfen çizgi romanla girift ilişkileri barındıran güçlü hikâyeler anlatmanın zor olduğunu söylemeyin. Eğer öyle düşünüyorsanız Sıradan Zaferler, Kaybolan O Günler ve Deadpool and Drakula çizgi romanları okumanızı öneririm.

Sıradan Zaferler

Kaybolan O Günler

Deadpool ve Drakula Çizgi Romanı
            Her şeye rağmen yeni bir Murat Menteş romanı okumak güzeldi. Lütfen kendisi bana kızmasın. Çünkü aslında Tabancalı Kız’ı yine onun yazdığı romanlarla, sevdiği yönetmenler ve filmlerle kıyaslıyorum. Beklentim yüksek olduğundan böyle olsa gerek. Yazacağı diğer romanları heyecanla bekliyor ve Tabancalı Kız’ın okurunun bol olmasını diliyorum. Düşüncelerimin dağınıklığı için kusura bakmayınız lütfen. Ne de olsa bu bir balistik raporu. Hoşça kalın.

 






HALA OKUMADIN MI?

BU YAZILARI KİM YAZIYOR?

24 Mart 1991’de Ankara’da dünyaya gelen Yiğit Koçyiğit, Gazi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde edebiyat eğitimi ald...