30 Temmuz 2020 Perşembe

Sanki İzmir'den Bir "Delibo" Geçmiş gibi


Sanki İzmir'den Bir "Delibo" Geçmiş gibi


    Murat Uyurkulak'ın yeni romanı Delibo haziran ayında okurlarıyla buluştu. Ben de bu yazımda Murat Uyurkulak'ın yazarlığına da değinerek son kitabı Delibo'dan bahsetmeye karar verdim.


Murat Uyurkulak


    Romanımız günümüzde, İzmir-Boronova'da geçmekte ve mahallede herkesin sevdiği akli dengesi yerinde olmayan Deli İbo'nun nam-ı diğer Delibo'nun kaybolması ile başlamakta. Roman boyunca Delibo'nun arandığı bir zeminde romanın başkarakteri ve anlatıcısı Yusuf'un şoförlük yaptığı Konya'dan babaevinin bulunduğu İzmir'e dönüş hikâyesini okumaktayız.

    Murat Uyurkulak'ın teknik bir mesele olan romanın servis ediliş biçimine ilgi gösterdiğini ve her seferinde farklı denemeler yaptığını düşünüyorum. Örneğin 2016'da çıkan Merhume'de de bir hikâye çokça farklı ve renkli kişiler aracılığıyla anlatılırken aynı zamanda bu hikâyeyi not defteri, günlük ve ses kaydedilmiş kasetlerden takip ediyorduk. Bu tür denemeler hep hoşuma gitmiştir. 

    Delibo'da ise sürekli şimdi ve geçmişin aktarıldığı paralel bir anlatım var. Burada ciddi bir mesai harcanmış. Öyle ki günümüzde bir içki masası varsa olayla ilintili bir şekilde geçmişteki başka bir içki masasına gidiyoruz, günümüzde erotik bir gerilim varsa geçmişte de başka bir benzer anda buluyoruz kendimizi. Fakat romanın numaralarla ayrılmış bir ana bölümünün içinde şahıs kadrosunun aynılığı sebebiyle geçmişte mi şimdide olduğumuzu şaşırdığımız anlar oluyor. Bu geçişler daha keskin belirtilebilirdi.




    Zeminde dönen Delibo'nun ortadan kaybolması ve onun aranması hikâyesinin yanı sıra arada anlatılan küçük olaylar ve anlatılar çok gerçekçiydi. Dozu kaçırılmadan verilen detaylar olayların gerçekten bir yerlerde gerçekleştiği hissini uyandırıyor. Hele bir de İzmir'i bilen biriyseniz romanın geçtiği geçmişteki ve şimdiki İzmir anlatımları romanı sevmenizi sağlayacaktır.

    Romanın anlattığı hikâyenin "Duymasaydım eksik kalacaktım!" denilecek bir hikâye olduğunu düşünmüyorum. Fakat kağıt fiyatlarının yüksek olduğu ve yeni kitaplarının basımının yavaşladığı bir dönemde böyle bir roman okumak fena değildi.

    Daha önce Murat Uyurkulak okuduysanız eserlerinin bir şekilde ucundan kıyısından dahi olsa bir şekilde sosyalist meselelere, emek sermaye ilişkisine veya sömürü düzenine değindiğini bilirsiniz. Bu romanda da bunlara değinilmişti. Fakat anlatıcımız ve romanın başkarakteri Yusuf'un dünyaya olan nefreti; düzen, görüş ya da cephe tanımıyor. Herkese eşit dağıtılıyor. Bu nesnel öfke hoşuma gitti.

    Bir de romanla ilgili ikna olmadığım bazı detaylar var tabi. Örneğin: Yusuf'un babası Sefer Kavala defalarca sürgün yemiş ve yine de doğruyu savunan sosyalist bir edebiyat öğretmeni. Böyle biri neden çöcuklarına Yusuf ve Yunus adlarını verir? Ya da roman boyunca Yusuf'un ne olup da İzmir'den, babasından ve Yasemin'den uzaklaştığını merak ediyoruz. Kitabın son çeyreğini okurken büyük bir merakla beklediğimiz olayı öğreneceğimizde ne kadar ikna oluyoruz?

    Yine de kazasıyla belasıyla Delibo'nun iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat okumak istediğiniz ve hayatınızı gerçekten değiştirebilecek başka kitaplar varsa Delibo'yu ertelemenizde bir sakınca görmüyorum.

    İyi okumalar.


17 Temmuz 2020 Cuma

Halit Ziya Uşaklıgil Aşktan Memnun mu?

Halit Ziya Uşaklıgil Aşktan Memnun mu?

    "Aşk-ı Memnu"yu eminim ki hepiniz duymuşsunuzdur. Ve yine eminim ki bu aşinalık 2008-2010 yılları arasında 2 sezon 79 bölüm süren dizisini izlemenizden kaynaklanıyordur. Hatta televizyonda diziyi keyifle izlerken reklam aralarında girdiğiniz Twitter'da "İnanmıyoruuuum! En sevdiğim dizi: Aşk-ı Memnu'nun romanı çıkmııııış. Kesinlikle almalıyııım." twitini atan hesaba da çok gülmüşsünüzdür. Peki kaçınız romanı okudu ya da en azından şöyle bir inceledi.





    Ay Yapım, Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü'nü uyarladıktan sonra bu işten ne kadar kâr sağlanabileceğini gördü. Daha çarpıcı bir hikâyesi olan Halit Ziya Uşaklıgil'in kaleminden çıkan Aşk-ı Memnu'ya yöneldi. Önceki projeden kazandıkları ile bu kez ülkenin gündemindeki güzel ve yakışıklı oyuncuları kullanıp istediği dikkati çektikten sonra bize uzun bir hikâye anlatıldı. Başarılı da oldular. Zira geçtiğimiz günlerde ana karakterlerden bir olan Bihter'in vefatının 10. yılında anmalar yapıldı. Hâlâ ara ara dizideki "Behlül kaçar." gibi bazı cümlelerin kullanımına rastlıyoruz.





    Dizi bittikten; hayatımıza Netflix, Blu Tv, Puhu Tv ve Youtube yapımları girdikten sonra Aşk-ı Memnu'yu düşündüğünüzde aklınızda kalan tek şey Türk toplumunun örf ve adetlerine uygun olmayan yasak bir aşk geliyor değil mi? Ne kadar uygun bilmiyorum ama bu yasak aşk kavramı Halit Ziya Uşaklıgül'in bugün bile süren başarısını gösteriyor. Ama önce Halit Ziya Uşaklıgil'in diğer eserlerini de şöyle bir bakalım.


Vay be, Halit Ziya Gerçekten de Aşk Üçgenlerini Seviyormuş! 

Anlatmak istediğim meseleye odaklanabilmek için olay örgüsünden çok romanlardaki ilişki ağına değineceğim.

Nemide: Teyzesinin oğlu Nail'e âşık olan ince hastalıklı Nemide'nin hikâyesi anlatılmaktadır bu romanda. Fakat Nail de halasının kızı Nahit'e âşıktır ve bu aşk karşılıklıdır. Fakat Nahit sevdiği adam Nail'den ince hastalık sahibi Nemide için vazgeçer. Nemide ile Nail nişanlandıktan sonra Nemide, Nail ile Nahit arasındaki çekimi fark edip yüzüğü atar ve hastalığı sebebiyle de ölür. Nail ile Nahit tekrar bir araya gelir. (Nemide-Nail-Nahit)

Bir Ölünün Defteri: Osman Vecdi'nin ölümünden sonra okunan hatıra defterinden aslında halasının kızı Nigar'a duyduğu gizli aşk anlatılmaktadır. Arkadaşı Hüsan ile Nigar'ın aşkına karşı çıkmaz. Herşey bir hatıra defteri biçiminde kurgulanan romanın okunması ile anlaşılır. (Osman Vecdi-Nigar-Hüsan)

Ferdi ve Şürekâsı: İş adamı Ferdi Bey'in yanında çalışan İsmail Tayfur isimli genç ile kızı Hacer'in aşkı anlatılmaktadır. Aslında beslemeleri Seniha'ya âşık olan İsmail Tayfur ortaklık da teklif edilmesi ile Hacer ile evlenmeyi kabul eder. Fakat gönlü hâlâ Seniha'dadır. (Hacer-İsmail Tayfur-Seniha)

Mai ve Siyah: Şair Ahmet Cemil arkadaşı Hüseyin'in kız kardeşi Lamia'ya âşıktır. Fakat romandaki hedeflerine ulaşamayan Ahmet Cemil Lamia'nın başka biriyle nişanlandığı haberini alır. (Ahmet Cemil- Lamia-Lamia'nın Nişanlısı)

Aşk-ı Memnu: (Adnan Bey-Bihter-Behlül-Nihal)

    Halit Ziya Uşaklıgil romanlarında ne kadar da çok aşk üçgenlerine yer vermiş, değil mi? Bu sapkın veya hayal gücünden yoksun olduğundan değildir. Bu büyük eserine bir hazırlıktır. Halit Ziya Uşaklıgil bugüne dek yazdığı bütün romanların aslında Aşk-ı Memnu'ya bir hazırlık olduğunu söylemektedir.


Hepimiz Halit Ziya Uşaklıgil'in Konağından Çıktık

    Dostoyevski "Hepimiz Gogol'ün paltosundan çıktık." der. Bu sözü ile Gogol'ün Rus edebiyatında ne kadar önemli bir yer tuttuğunu dile getirir ve ondan etkilendiğini ifade eder. Türk edebiyatında ise benzer bir durum Halit Ziya Uşaklıgil ve onun eserleri için geçerlidir.


Halit Ziya Uşaklıgil


    Servet-i Fünun Dönemi her ne kadar vasat bir dönem kabul edilse de aslında Batılı anlamda tam bir romanın yazıldığı dönemdir. 20. yy'a dek halk hikâyesi, destan ve mesnevi ile hikâye ihtiyacını gideren insanlar roman isimli bu Batılı türe aşina olmadığı için roman yazarken de çokça kusurlu örneklere denk gelinmiştir. Ta ki Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu'suna kadar.

    İçeriğini ve yazım tekniği ister sevin ister sevmeyin ama Halit Ziya Uşaklıgil; geri dönüş, iç konuşma, soya çekim, bölümlere ayırma ve orkestrasyon tekniği gibi yöntemleri romanlarında kullanarak çığır açmıştır. Bu teknikleri o icat etti demiyorum fakat bu bilgiyi uygulamaya dökmek bile bir maharettir. Metinlerarasılığa göre bugün Türk edebiyatında bu kadar lezzetli romanlar okuyabiliyorsak bu teknolojiyi geliştirmede çokça emeği geçen Halit Ziya Uşaklıgil sayesindedir.

Bunca Sözden Sonra "Ama Behlül Yengesine İlgi Duydu" Demeyin

    Madam Bovary, Anna Karenina gibi yasak aşkın anlatıldığı başarılı örnekleri okuyan Halit Ziya Uşakligil de  İstanbul'da geçen bir yasak aşk romanı yazmak istemiştir.





   O dönem sadece güzel havalarda, genellikle akşamüstü mesire alanlarına, parklara ve alışverişe çıkabilen ve bunu yaparken de yanlarında eşleri, babaları, erkek kardeşleri veya kayın valideleri ile çıkabilen kadınların olduğu bir İstanbul mevcut.

    Bugün bile herkesin merak ettiği varlıklı insanların hayatının geçtiği konak ve yalılarda bir yasak aşkı yazabilmek çok zordur. Çünkü yasak bir aşkın yaşanabilmesi için eve rahatça girebilen biri lazımdır. İşte Halit Ziya Uşaklıgil tam da bu esnada eve rahatça girip çıkabilen, Avrupai çapkın yeğen Behlül karakterini icat etmiştir.

    Dizi uyarlamasını izleyenlerin gözünden kaçmış olsa gerek ama romanda Bihter tam da böyle mesirelik bir yerde annesi ile gezerken Adnan Bey'in dikkatini çekiyor. Adnan Bey, Bihter ile tanışıp izdivaç etmek istiyor. Daha önce Bihter'in annesi babasını aldatmış ve bu yüzden babasının kalbine inmiştir. Bihter aslında annesine meydan okuyor ve Adnan Bey'in izdivaç teklifini kabul edip yuvasına sadık bir kadın olmak istiyor.

    Evlilik gerçekleştikten sonra Bihter bir süre iyi bir anne ve eş olarak yoluna devam ediyor. Fakat olgun bir eşe sahip olmanın verdiği durağan hayattan bir süre sonra sıkılan Bihter Adnan Bey'in kızı Nihal ile nişanlanacak olan Behlül'den etkileniyor ve aralarında yasak bir aşk başlıyor.

    Romanda çok fazla olay halkası var fakat tüccar bir aileden gelen Halit Ziya Uşaklıgil pazarlama stratejisini de düşünerek (yasak aşkı vurgulamak için) romanına Aşk-ı Memnu (Yasak Aşk) adını vermiş olsa gerek.

    Bugün edebiyat eğitimi alan pek çok kişi bile bu başarılı stratejiden etkilenip aslında naturalizm akımının unsurlarından biri olan soya çekimi gözden kaçırmaktadır. Romanın başında babasını aldatan annesi gibi olmayacağını söyleyen Bihter romanın sonunda annesi ile aynı kaderi paylaşmaktadır. karakterin dönüşümünden tezli romana kadar pek çok şeyden yararlanılmıştır. Bu nedenle 21 yy'da bile hâlâ Aşk-ı Memnu okunmakta hatta diziye uyarlanmaktadır.

    Yani Halit Ziya Uşaklıgil sokaktaki insanların sandığı gibi sapık ya da insanların ilkel arzularından yararlanan biri değildir. O çok önemli bir edebiyatçı ve yeterince iyi okuma yapabilenler için iyi bir öğretmendir. Bu detaylar eserin dizi olarak çekilmesi ve günümüze uyarlanması esnasında gözden kaçmış olabilir. Bu nedenle bir de Aşk-ı Memnu'yu romanından okumanızı ve bunu yaparken de döneminin şartları içinde değerlendirmenizi öneririm. Hoşça kalın.








7 Temmuz 2020 Salı

Nesli Tükenmiş 10 Kitap

Nesli Tükenmiş 10 Kitap

Bu yazı hayatının belli bir bölümünü fiziki bir şekilde bir mesafeyi kat ederek yolculuk etmenin yanı sıra kendi içinde yolculuk yapmayı keşfetmiş ve bunu yaparken de kendine yarenlik etmesi için kitapları seçen o özel okurlara adanmıştır. (Şu an bu tasnife dahil olmamanız, olmayacağınız anlamına gelmez. Yani bu yazı potansiyel muhataplara da yazılmıştır.)

Günümüzde hiç dağılan bir kütüphaneye denk geldiniz mi bilmiyorum ama genellikle bir ömür süren çabanın sonunda bir araya getirilmiş ev kütüphanesi kıymet bilmez varislerin isteğiyle bir sahafa satılır. Gazetelerdeki ölüm ilanlarını takip eden sahaflar da akbaba gibi cenaze evinde biter. Cenaze evinin dibine çekilen eski bir kamyonetin paslı sırtına kitaplar istiflenir ve depoya taşınır. Sahaflar bu kitapları işe yararlar ve yaramazlar diye ayırıp bir an önce o kitapları öylece satmaya başlar.

Eğer siz de böyle bir mezata denk gelip kitap edindiyseniz üzülmeyiniz sayın okur. Eminim ki o kitabın kıymetini bilerek zaten elinizden geleni yapıyorsunuzdur.

Her neyse, ben de (belki bir gün dağıtılacak olan) kişisel kütüphanenizi oluşturmak için edinmek isteyeceğiniz fakat maalesef günümüzde baskısı bulunmayan farklı türlere mensup 10 kitaptan sizi haberdar etmek istedim.


Go: Dünyanın En Büyüleyici Oyunu – Alpar Kılınç: Alpar Kılınç’ın adını ilk kez duyuyorsanız bu gayet normal. Eğer Türk Japon Derneğinden ya da ODTÜ’den bir şekilde yolunuz geçtiyse bu isim kulağınıza çalınmış olabilir. Alpar Kılınç; Galatasaray Lisesi ve ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünde eğitim aldıktan sonra robot tekniği ve üç boyutlu cisimlerin tek kamera ile algılanması gibi konularda çalışmalar yapmış harika bir beyindir. Lise yıllarında okuduğu Şibumi isimli romandaki go adlı oyuna merak sarmış ve oyunun felsefesini çok sevince ODTÜ Go Kulübünü kurmuştur.


Bütün bu yoğun akademik çalışmalarına rağmen kendisi 1995 yılında 26 yaşında iken geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ailesi Alpar Kılınç’ın anısını yaşatmak adına onun notlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bu kitabı bastırdı. Soğuk bir Ankara gününde büyük bir kitapevinin kelepir kitapları arasında denk geldiğim bu kitap ile yolum kesişti ve ben de böylece ondan haberdar oldum. (Çünkü ben de o dönem Şibumi’yi okumuş ve go’ya merak sarmıştım.) Bugün Alpar Kılınç’ın adı ODTÜ Go Topluluğunda, bir kütüphanede, bir oyun kitabında ve gönüllerimizde yaşamaktadır.


1.     ÇAPA Çizgi Roman Grubu – Kolektif: Arkabahçe Çizgi Roman’dan çıkan ve 400 sayfadan oluşan bu dev eser; Mahmud A. Asrar, Murat Başol, Hakan Tacal, Yıldıray Çınar ve sizi isimlere boğmamak adına buraya not düşemediğim pek çok yazar ve çizerin katkılarıyla ortaya çıkmıştır. Siyah beyaz sayfalardaki çizgi hikâyeler fanzinlerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmıştır.


Eserde Pamuk Prenses ve 7 Ninjalar, Vaşak, İpek, Karabasan ve Melek gibi pek çok orijinal öykü vardır. Günümüzün bu büyük çizgi roman çizerlerinin çizgilerinin gelişimlerini takip etmeniz ve dönemin romantik havasını hissedebilmeniz adına mutlaka okunmanız gereken bir eser.


1.    Yüzyılın En İyi Bilim Kurgu Öyküleri – Orson Scott Card (Derleyen): İthaki Yayınlarından çıkan 700 sayfa civarındaki bu eser Orson Scott Card tarafından derlenmiş öykülerden oluşmuş harika bir çalışmadır. Isaac Asimov’dan Ray Bradbury’e, Ursula K. Le Guin’den George R. R. Martin’e kadar pek çok yazara yer verilmiştir. Bu büyük derlemede öyküler Altın Çağ, Yeni Dalga ve Medya Jenerasyonu isimli üç başlık altında tasnif edilmiş ve her öykünün başında yazarlara dair kısa özgeçmişlere yer verilmiştir. Maalesef koleksiyon baskısı olarak kısıtlı sayıda basılmış bu eser sahaflarda çok fahiş fiyatlarda satılmaktadır. (Ben de fotokopisinden okuyarak merakımı giderebildim.) Yayınevi bir daha baskısının yapılmayacağını söylemektedir.


1.    Aylaklar – Marco Lodoli: Eğer mutsuz bir döneminizdeyseniz İletişim Yayınları tarafından basılmış bu 83 sayfalık ince kitabı mutlaka okumalısınız. Kitabın kahramanları: Eşinin yokluğunda hayatının son demlerini yaşadığını düşünen bir ihtiyar ve mülteci bir Afro Fransız’dır. İhtiyar insanların hayatlarında pek heyecan verici gelişmeler olmaz, bilirsiniz. Onlar dev rutinlere sahiptirler. Bizim şirin ihtiyarımız hepimizin geçeceği ve geçmekte olduğu iş ve ilişkiler evresini hızlıca atladıktan sonra şu ana gelmekte ve içinde bulunduğu hâli anlatmaktadır. Derken birden bire hayatına giren genç siyahi arkadaşıyla hayatının nasıl değiştiğini, onun çılgınlıklarına sakınmadan nasıl atladıklarını anlatmaktadır. Sizi heyecanlı ve sıcak bir kurgu beklemektedir sayın okur.


1.    Kendini Kovalayan Adam – Paulus Schotte: Ulpan Yayınlarından çıkmış 109 sayfalık bu eser sizi ters köşe yapacak bir polisiye roman. Çok sade bir baskısı ve kapağı olan bu romanın sürprizini kaçırmamak için bir şey söylemek istemiyorum. Fakat bir şekilde yolunuz bu kitap ile kesişirse lütfen onu günümüze göre değil yazıldığı döneme göre değerlendiriniz. 


1.   Blacksad – Luanjo Guarnido (Yazar), Juan Diaz Canales (Çizer): 1950’li yılların Amerika’sında geçen çizgi roman film noir tarzı çizilmiş harika bir polisiyedir. Çizgi romanda film noir tarzının bütün özellikleri başarıyla yansıtılmıştır. Ayrıca kurgunun başkarakteri bir kedidir. Bunun haricinde köpekler, goriller ve yaban domuzları gibi pek çok canlıya yer verilmiştir. Karakterlere hayvan kimlikleri verilirken, kurgudaki rolleri ve kişilikleri de düşünülerek harika bir iş çıkarılmıştır. Kurgudaki kadınlar ise hem diğer canlılara hem de insanlara daha yakın bir şekilde çizilmiştir.

John Blacksad
YKY tarafından 1. cildi 2010, 2. cildi 2011’de basılan seri, yurt dışında 5 cilt hâlindedir. Sonraki ciltlerin baskıları yapılmadığı gibi mevcut ciltlerin de yeni baskıları yapılmamaktadır. Çizgi romanların Türkçe baskıları sahaflarca çok fahiş fiyatlara satılmaktadır.

Not: Kurguyu merak eden okurlar İngilizce hâllerini dijital ortamda bulabilirler.


     Felidae – Akif Pirinçci: Türk asıllı bir yazar olan Akif Prinçci eserlerini Almanca kaleme almakta ve eserlerini Almanya’da yayınlanmaktadır. Blacksad’in aksine bu eser bir romandır ve film noir tarzından ziyade günümüzü yansıtan bir hayvan polisiyesidir. Blacksad’de karakterler insan formundadır. Oysa Akif Pirinçci gerçekten insanlarla birlikte yaşayan ve kedi boyutunda olan başkarakteri Felida’nın yeni taşındıkları mahalledeki kedi cinayetlerini aydınlatması ile başlayan bir seridir. Seride biyolojiden zaman yolculuğuna ve sanrılara kadar pek çok konuya yer verilmiştir. Serinin ilk ve son kitaplarının baskısı bulunmakta fakat aradaki üç kitabın baskısı bulunmamaktadır. Animasyon seven okurlarımıza bir haberim daha var. Falidae’nın ilk macerası aynı zamanda bir yetişkin çizgi filmi olarak da sizleri bekliyor. Bakalım roman ve romanın uyarlaması hakkında ne düşüneceksiniz?


















Deliler Mezarlığı – Ray Bradbury: Günümüzde İthaki Yayınları tarafından Ray Bradbury’nin pek çok kitabı yeniden basıldı. Bazıları için özel kapak tasarımları bile yapıldı. Fakat üzerine eğilinmemiş ve yeterince önem verilmemiş bir kitabı var: Deliler Mezarlığı. Hollywood’da geçen romanda Ray Bradbury kendi tarzını ve üslubunu konuşturarak okurlara harika bir gerilim sunmuş. Yazarın adı kitabın üzerinde yazmasaydı bile okuduktan sonra bu kitap Ray Bradbury’nin diyebilirdiniz.



1.   Öyküler – Neil Gaiman (Derleyen): İthaki Yayınları tarafından basılan 600 sayfalık Öyküler; Neil Gaiman ve Al Sarrantonio tarafından derlenmiş öykülerden oluşmaktadır. İçinde Dövüş Kulübü’nün yazarı Chuck Palahniuk’tan Joe Hill’e, Joyce Carol Oates’ten Geve Wolfe’ye kadar pek çok yazarın öykülerine yer verilmiştir. Öyküleri derleyen Neil Gaiman ve Al Sarrantonio kendilerinin de birer öyküsüne eserin için yer vermiştir. İthaki Yayınları tarafından birkaç yıl önce çıkarılmış Öyküler’in artık yeni baskısı yapılmamaktadır.



1.    Uyarca – Friedrich Dürrenmatt: Ve nesli tükenmiş olan son kitabımın türünün -sanatların sanatı- bir tiyatro oyunu olmasını istedim. Bazılarınız Dürrenmatt’ı belki de polisiye romanlarından tanıyor olabilirsiniz. Ama o pek çok oyun kaleme almıştır. Kendisi hâlâ hayranlıkla okuduğum bir oyun yazarıdır. Polislerin ve ceset öğüten şirketlerin olduğu bir düzlemde yapılan harika bir kapitalizm eleştirisidir Uyarca. Eserde kullanılan hiçbir oyun kişisi, hiçbir dekor ve hiçbir replik boş yere kullanılmamıştır. Faturalardan kurşun çekirdeklerine her şey bir şekilde birbiriyle alakalıdır. Bütün oyun kişilerinin bir şekilde birbiriyle bir ilişkisi vardır ve finalde her şey birbirine bağlanır. Kapitalizmin sahneye, insana ve ironiye ait araçlarla hiçbir şeyin israf edilmeden bu kadar iyi anlatıldığı bu eseri mutlaka okumanızı öneririm sayın okur.


Yazı boyunca pek çok güzel kitaptan haberdar oldunuz ve maalesef bu kitapların baskıları artık yok. Kütüphanelerde ve sahaflarda bulunan kitapların bazılarına ulaşabilirsiniz. Ama bu güzel kitapların bizlerle kısıtlı kalmasını istemiyorsak yerli üretimin sonlandırılıp kur farkına mahkum edilen ve gün geçtikçe artan kağıt fiyatlarıyla her eseri basamayan matbaaların olduğu bir dönemde yayınevleri de artık edebiyat mafyası olma yolunda ilerlemektedir. Lütfen kamuoyu oluşturup bu harika kitapların yeniden basılmasını sağlayalım. Bir sonraki yazıya kadar hoşça kalın.








HALA OKUMADIN MI?

BU YAZILARI KİM YAZIYOR?

24 Mart 1991’de Ankara’da dünyaya gelen Yiğit Koçyiğit, Gazi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde edebiyat eğitimi ald...