30 Temmuz 2020 Perşembe

Sanki İzmir'den Bir "Delibo" Geçmiş gibi


Sanki İzmir'den Bir "Delibo" Geçmiş gibi


    Murat Uyurkulak'ın yeni romanı Delibo haziran ayında okurlarıyla buluştu. Ben de bu yazımda Murat Uyurkulak'ın yazarlığına da değinerek son kitabı Delibo'dan bahsetmeye karar verdim.


Murat Uyurkulak


    Romanımız günümüzde, İzmir-Boronova'da geçmekte ve mahallede herkesin sevdiği akli dengesi yerinde olmayan Deli İbo'nun nam-ı diğer Delibo'nun kaybolması ile başlamakta. Roman boyunca Delibo'nun arandığı bir zeminde romanın başkarakteri ve anlatıcısı Yusuf'un şoförlük yaptığı Konya'dan babaevinin bulunduğu İzmir'e dönüş hikâyesini okumaktayız.

    Murat Uyurkulak'ın teknik bir mesele olan romanın servis ediliş biçimine ilgi gösterdiğini ve her seferinde farklı denemeler yaptığını düşünüyorum. Örneğin 2016'da çıkan Merhume'de de bir hikâye çokça farklı ve renkli kişiler aracılığıyla anlatılırken aynı zamanda bu hikâyeyi not defteri, günlük ve ses kaydedilmiş kasetlerden takip ediyorduk. Bu tür denemeler hep hoşuma gitmiştir. 

    Delibo'da ise sürekli şimdi ve geçmişin aktarıldığı paralel bir anlatım var. Burada ciddi bir mesai harcanmış. Öyle ki günümüzde bir içki masası varsa olayla ilintili bir şekilde geçmişteki başka bir içki masasına gidiyoruz, günümüzde erotik bir gerilim varsa geçmişte de başka bir benzer anda buluyoruz kendimizi. Fakat romanın numaralarla ayrılmış bir ana bölümünün içinde şahıs kadrosunun aynılığı sebebiyle geçmişte mi şimdide olduğumuzu şaşırdığımız anlar oluyor. Bu geçişler daha keskin belirtilebilirdi.




    Zeminde dönen Delibo'nun ortadan kaybolması ve onun aranması hikâyesinin yanı sıra arada anlatılan küçük olaylar ve anlatılar çok gerçekçiydi. Dozu kaçırılmadan verilen detaylar olayların gerçekten bir yerlerde gerçekleştiği hissini uyandırıyor. Hele bir de İzmir'i bilen biriyseniz romanın geçtiği geçmişteki ve şimdiki İzmir anlatımları romanı sevmenizi sağlayacaktır.

    Romanın anlattığı hikâyenin "Duymasaydım eksik kalacaktım!" denilecek bir hikâye olduğunu düşünmüyorum. Fakat kağıt fiyatlarının yüksek olduğu ve yeni kitaplarının basımının yavaşladığı bir dönemde böyle bir roman okumak fena değildi.

    Daha önce Murat Uyurkulak okuduysanız eserlerinin bir şekilde ucundan kıyısından dahi olsa bir şekilde sosyalist meselelere, emek sermaye ilişkisine veya sömürü düzenine değindiğini bilirsiniz. Bu romanda da bunlara değinilmişti. Fakat anlatıcımız ve romanın başkarakteri Yusuf'un dünyaya olan nefreti; düzen, görüş ya da cephe tanımıyor. Herkese eşit dağıtılıyor. Bu nesnel öfke hoşuma gitti.

    Bir de romanla ilgili ikna olmadığım bazı detaylar var tabi. Örneğin: Yusuf'un babası Sefer Kavala defalarca sürgün yemiş ve yine de doğruyu savunan sosyalist bir edebiyat öğretmeni. Böyle biri neden çöcuklarına Yusuf ve Yunus adlarını verir? Ya da roman boyunca Yusuf'un ne olup da İzmir'den, babasından ve Yasemin'den uzaklaştığını merak ediyoruz. Kitabın son çeyreğini okurken büyük bir merakla beklediğimiz olayı öğreneceğimizde ne kadar ikna oluyoruz?

    Yine de kazasıyla belasıyla Delibo'nun iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat okumak istediğiniz ve hayatınızı gerçekten değiştirebilecek başka kitaplar varsa Delibo'yu ertelemenizde bir sakınca görmüyorum.

    İyi okumalar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HALA OKUMADIN MI?

BU YAZILARI KİM YAZIYOR?

24 Mart 1991’de Ankara’da dünyaya gelen Yiğit Koçyiğit, Gazi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde edebiyat eğitimi ald...